Suriye’de Yönetim Kimin Elinde? Bir Coğrafyanın Çetin Dengeleri
Forumdaki dostlar, şu satırları yazarken aklıma ilk gelen şey şu: Suriye’yi anlamak, aslında modern Ortadoğu’nun kalp atışlarını dinlemek gibidir. Yüzeyde bir “iktidar mücadelesi” gibi görünür ama derine indikçe kimliklerin, inançların, çıkarların ve acıların iç içe geçtiği karmaşık bir ağla karşılaşırsınız. Peki bugün gerçekten “Suriye’yi kim yönetiyor”? Bu soruya net bir cevap vermek mümkün mü, yoksa artık Suriye, birden fazla merkezin yönettiği parçalı bir yapı mı?
---
Tarihsel Arka Plan: Baas Partisi’nden Esad Hanedanına
Suriye’nin yönetim yapısını anlamak için önce Baas ideolojisine dönmek gerekir. 1947’de kurulan Baas Partisi, “Arap Birliği, Sosyalizm ve Milliyetçilik” üçgeninde yükseldi. Ancak 1970’te Hafız Esad’ın askeri darbeyle iktidarı ele geçirmesiyle ideoloji yerini otoriter bir devlet yapısına bıraktı. 2000 yılında oğlu Beşar Esad’ın iktidara geçmesiyle rejim modernleşme sinyalleri verdi; fakat kısa sürede bu “reform” vaatleri yerini güvenlikçi bir anlayışa bıraktı.
Baas yönetimi, devletin her kurumuna işlemiş bir şekilde varlığını sürdürüyor. Beşar Esad’ın başında bulunduğu bu yapı, dışarıdan “tek adam rejimi” gibi görünse de aslında bir “güç koalisyonu”ndan oluşuyor: ordu, istihbarat, Nusayri (Alevi) azınlık elitleri ve iş çevreleri. Bu yapı birbirine bağımlı; biri zayıflarsa rejim bütünlüğünü kaybeder.
---
İç Savaş ve Çok Katmanlı Yönetim: Devlet mi, Devletçikler mi?
2011’de başlayan halk ayaklanmaları kısa sürede iç savaşa dönüştü. Başlangıçta “özgürlük” talepleriyle başlayan protestolar, Esad rejiminin sert müdahalesiyle militarize oldu. Sonuç: ülke dört ana gücün kontrol alanına bölündü.
1. Beşar Esad yönetimi (Şam merkezli): Ülkenin yaklaşık %65’ini kontrol ediyor. Bu alanlarda devlet kurumları hâlâ çalışıyor, ancak Rusya ve İran’ın desteği olmadan ayakta kalması zor.
2. Kürt yönetimi (SDG/YPG): Kuzeydoğuda “özerk yönetim” kurmuş durumda. ABD’nin desteğiyle IŞİD’e karşı savaşta güçlendi.
3. Muhalif gruplar ve Türkiye destekli güçler: İdlib ve kuzeybatıda etkin. Bu bölgeler, Türkiye’nin askeri ve siyasi varlığıyla ayakta kalıyor.
4. Radikal unsurlar: Hâlâ belli bölgelerde varlık gösteriyorlar, ama etkileri büyük ölçüde azaldı.
Bu tabloya bakıldığında “Suriye’yi kim yönetiyor?” sorusunun cevabı tek bir isimle verilemiyor. Esad hâlâ “devlet başkanı”, ama ülkenin tamamında “fiili egemenlik” iddiası yok. Suriye artık çok merkezli bir coğrafya.
---
Dış Güçlerin Satranç Tahtası: Rusya, İran ve ABD
Suriye, artık sadece Suriyelilere ait bir mesele değil. Rusya, İran, ABD, Türkiye, hatta İsrail — hepsi bu sahnede oyuncu.
- Rusya, 2015’ten itibaren rejimin hava gücünü sağlayarak Esad’ı iktidarda tuttu. Bunun karşılığında Tartus ve Lazkiye’de askeri üsler elde etti.
- İran, hem ideolojik (Şii ekseni) hem stratejik nedenlerle Suriye’de etkin. Lübnan’daki Hizbullah’a kara koridoru oluşturuyor.
- ABD, Kürt güçlerini destekleyerek hem IŞİD’e karşı mücadele ediyor hem de İran’ın nüfuzunu sınırlamak istiyor.
- Türkiye, sınır güvenliği ve mülteci krizi nedeniyle kuzeyde tampon bölgeler kurdu.
Bu çoklu dış aktör yapısı, Suriye’yi bir “vekâlet savaşları laboratuvarı” haline getirdi. Her güç, kendi çıkarına göre ülkenin bir parçasını yönetiyor.
---
Toplumsal Perspektif: Gücün, Cinsiyetin ve Empatinin Kesişimi
Suriye’deki yönetim meselesini sadece askeri ya da siyasi eksende görmek yetersiz olur. Bu süreçte farklı toplumsal kesimler farklı roller üstlendi.
Erkekler genellikle “koruyucu” veya “stratejik” rollerle öne çıkarken, kadınlar sahada dayanışmanın, insani yardımın ve yeniden inşanın omurgasını oluşturdu.
Ancak bu ayrım katı değil; kadın komutanlar, erkek yardım gönüllüleri, genç gazeteciler… Hepsi aynı travmanın farklı yüzleri.
Empati odaklı kadın bakış açısı, barış süreçlerinde yerel uzlaşı girişimlerinin temelini attı. Buna karşın erkeklerin “sonuç odaklı” tutumu, sahadaki güvenlik ve stratejik kazanımların sürekliliğini sağladı.
Bu iki yaklaşım birleştiğinde ortaya çıkan şey, “dayanıklı bir toplumun inşası” için umut verici bir model olabilir.
---
Ekonomik ve Kültürel Boyut: Bir Ülke Nasıl Ayakta Kalır?
Savaşın 14. yılına girerken Suriye’nin ekonomisi neredeyse çökmüş durumda. Ulusal para birimi, lira, büyük oranda değer kaybetti.
Temel gıdalar karaborsada, altyapı tahrip olmuş, genç nüfusun çoğu ülkeyi terk etmiş durumda. Ancak bu karanlık tabloya rağmen kültürel üretim hâlâ yaşıyor.
Şam’da gizli müzik toplulukları, Halep’te yeraltı tiyatroları, Kamışlı’da kadınların kurduğu edebiyat grupları var. Bu, “direnişin başka bir biçimi”.
Kültür, bir toplumun yeniden doğma potansiyelidir. Belki de Suriye’nin yeniden inşası tanklarla değil, bu kültürel direniş damarından başlayacak.
---
Gelecek: Birlik mi, Bölünme mi?
Suriye’nin geleceği üç olasılık etrafında şekilleniyor:
1. Merkezi devletin yeniden inşası (Esad ya da yeni bir yönetimle)
2. Federal veya özerk bölgeler sistemi (özellikle Kürt bölgesi örneğiyle)
3. Kalıcı parçalanma ve dondurulmuş çatışma hali
Hangisi olursa olsun, artık eski Suriye’ye dönmek zor. Yine de yerel düzeyde geliştirilen barış ve dayanışma ağları, geleceğin temellerini oluşturabilir.
---
Tartışmaya Açık Sorular
- Sizce Suriye’nin geleceği için “tek merkezli yönetim” mi, yoksa “çoklu özerk yapı” mı daha gerçekçi?
- Dış güçlerin çekilmesi mümkün mü, yoksa Suriye artık kalıcı bir “nüfuz alanı mozaiği” mi olacak?
- Kadınların toplumsal barış süreçlerindeki rolü neden yeterince görünür değil?
- Kültürel üretim, bir ülkeyi yeniden ayağa kaldırabilir mi?
---
Suriye meselesi sadece coğrafi bir kriz değil; insanlığın güç, empati ve hayatta kalma üzerine verdiği bir sınav. Belki de bu forumdaki tartışmalar bile, küçük bir fark yaratabilir: Çünkü anlamak, değişimin ilk adımıdır.
Forumdaki dostlar, şu satırları yazarken aklıma ilk gelen şey şu: Suriye’yi anlamak, aslında modern Ortadoğu’nun kalp atışlarını dinlemek gibidir. Yüzeyde bir “iktidar mücadelesi” gibi görünür ama derine indikçe kimliklerin, inançların, çıkarların ve acıların iç içe geçtiği karmaşık bir ağla karşılaşırsınız. Peki bugün gerçekten “Suriye’yi kim yönetiyor”? Bu soruya net bir cevap vermek mümkün mü, yoksa artık Suriye, birden fazla merkezin yönettiği parçalı bir yapı mı?
---
Tarihsel Arka Plan: Baas Partisi’nden Esad Hanedanına
Suriye’nin yönetim yapısını anlamak için önce Baas ideolojisine dönmek gerekir. 1947’de kurulan Baas Partisi, “Arap Birliği, Sosyalizm ve Milliyetçilik” üçgeninde yükseldi. Ancak 1970’te Hafız Esad’ın askeri darbeyle iktidarı ele geçirmesiyle ideoloji yerini otoriter bir devlet yapısına bıraktı. 2000 yılında oğlu Beşar Esad’ın iktidara geçmesiyle rejim modernleşme sinyalleri verdi; fakat kısa sürede bu “reform” vaatleri yerini güvenlikçi bir anlayışa bıraktı.
Baas yönetimi, devletin her kurumuna işlemiş bir şekilde varlığını sürdürüyor. Beşar Esad’ın başında bulunduğu bu yapı, dışarıdan “tek adam rejimi” gibi görünse de aslında bir “güç koalisyonu”ndan oluşuyor: ordu, istihbarat, Nusayri (Alevi) azınlık elitleri ve iş çevreleri. Bu yapı birbirine bağımlı; biri zayıflarsa rejim bütünlüğünü kaybeder.
---
İç Savaş ve Çok Katmanlı Yönetim: Devlet mi, Devletçikler mi?
2011’de başlayan halk ayaklanmaları kısa sürede iç savaşa dönüştü. Başlangıçta “özgürlük” talepleriyle başlayan protestolar, Esad rejiminin sert müdahalesiyle militarize oldu. Sonuç: ülke dört ana gücün kontrol alanına bölündü.
1. Beşar Esad yönetimi (Şam merkezli): Ülkenin yaklaşık %65’ini kontrol ediyor. Bu alanlarda devlet kurumları hâlâ çalışıyor, ancak Rusya ve İran’ın desteği olmadan ayakta kalması zor.
2. Kürt yönetimi (SDG/YPG): Kuzeydoğuda “özerk yönetim” kurmuş durumda. ABD’nin desteğiyle IŞİD’e karşı savaşta güçlendi.
3. Muhalif gruplar ve Türkiye destekli güçler: İdlib ve kuzeybatıda etkin. Bu bölgeler, Türkiye’nin askeri ve siyasi varlığıyla ayakta kalıyor.
4. Radikal unsurlar: Hâlâ belli bölgelerde varlık gösteriyorlar, ama etkileri büyük ölçüde azaldı.
Bu tabloya bakıldığında “Suriye’yi kim yönetiyor?” sorusunun cevabı tek bir isimle verilemiyor. Esad hâlâ “devlet başkanı”, ama ülkenin tamamında “fiili egemenlik” iddiası yok. Suriye artık çok merkezli bir coğrafya.
---
Dış Güçlerin Satranç Tahtası: Rusya, İran ve ABD
Suriye, artık sadece Suriyelilere ait bir mesele değil. Rusya, İran, ABD, Türkiye, hatta İsrail — hepsi bu sahnede oyuncu.
- Rusya, 2015’ten itibaren rejimin hava gücünü sağlayarak Esad’ı iktidarda tuttu. Bunun karşılığında Tartus ve Lazkiye’de askeri üsler elde etti.
- İran, hem ideolojik (Şii ekseni) hem stratejik nedenlerle Suriye’de etkin. Lübnan’daki Hizbullah’a kara koridoru oluşturuyor.
- ABD, Kürt güçlerini destekleyerek hem IŞİD’e karşı mücadele ediyor hem de İran’ın nüfuzunu sınırlamak istiyor.
- Türkiye, sınır güvenliği ve mülteci krizi nedeniyle kuzeyde tampon bölgeler kurdu.
Bu çoklu dış aktör yapısı, Suriye’yi bir “vekâlet savaşları laboratuvarı” haline getirdi. Her güç, kendi çıkarına göre ülkenin bir parçasını yönetiyor.
---
Toplumsal Perspektif: Gücün, Cinsiyetin ve Empatinin Kesişimi
Suriye’deki yönetim meselesini sadece askeri ya da siyasi eksende görmek yetersiz olur. Bu süreçte farklı toplumsal kesimler farklı roller üstlendi.
Erkekler genellikle “koruyucu” veya “stratejik” rollerle öne çıkarken, kadınlar sahada dayanışmanın, insani yardımın ve yeniden inşanın omurgasını oluşturdu.
Ancak bu ayrım katı değil; kadın komutanlar, erkek yardım gönüllüleri, genç gazeteciler… Hepsi aynı travmanın farklı yüzleri.
Empati odaklı kadın bakış açısı, barış süreçlerinde yerel uzlaşı girişimlerinin temelini attı. Buna karşın erkeklerin “sonuç odaklı” tutumu, sahadaki güvenlik ve stratejik kazanımların sürekliliğini sağladı.
Bu iki yaklaşım birleştiğinde ortaya çıkan şey, “dayanıklı bir toplumun inşası” için umut verici bir model olabilir.
---
Ekonomik ve Kültürel Boyut: Bir Ülke Nasıl Ayakta Kalır?
Savaşın 14. yılına girerken Suriye’nin ekonomisi neredeyse çökmüş durumda. Ulusal para birimi, lira, büyük oranda değer kaybetti.
Temel gıdalar karaborsada, altyapı tahrip olmuş, genç nüfusun çoğu ülkeyi terk etmiş durumda. Ancak bu karanlık tabloya rağmen kültürel üretim hâlâ yaşıyor.
Şam’da gizli müzik toplulukları, Halep’te yeraltı tiyatroları, Kamışlı’da kadınların kurduğu edebiyat grupları var. Bu, “direnişin başka bir biçimi”.
Kültür, bir toplumun yeniden doğma potansiyelidir. Belki de Suriye’nin yeniden inşası tanklarla değil, bu kültürel direniş damarından başlayacak.
---
Gelecek: Birlik mi, Bölünme mi?
Suriye’nin geleceği üç olasılık etrafında şekilleniyor:
1. Merkezi devletin yeniden inşası (Esad ya da yeni bir yönetimle)
2. Federal veya özerk bölgeler sistemi (özellikle Kürt bölgesi örneğiyle)
3. Kalıcı parçalanma ve dondurulmuş çatışma hali
Hangisi olursa olsun, artık eski Suriye’ye dönmek zor. Yine de yerel düzeyde geliştirilen barış ve dayanışma ağları, geleceğin temellerini oluşturabilir.
---
Tartışmaya Açık Sorular
- Sizce Suriye’nin geleceği için “tek merkezli yönetim” mi, yoksa “çoklu özerk yapı” mı daha gerçekçi?
- Dış güçlerin çekilmesi mümkün mü, yoksa Suriye artık kalıcı bir “nüfuz alanı mozaiği” mi olacak?
- Kadınların toplumsal barış süreçlerindeki rolü neden yeterince görünür değil?
- Kültürel üretim, bir ülkeyi yeniden ayağa kaldırabilir mi?
---
Suriye meselesi sadece coğrafi bir kriz değil; insanlığın güç, empati ve hayatta kalma üzerine verdiği bir sınav. Belki de bu forumdaki tartışmalar bile, küçük bir fark yaratabilir: Çünkü anlamak, değişimin ilk adımıdır.