Eksiklik Noksan Ne Demek? Gerçekten “Tam” Olan Var mı?
Arkadaşlar, bu başlığı açarken içimde biraz öfke, biraz da sorgulama isteği var. Çünkü şu “eksiklik noksan” lafı var ya — o kadar kolay söyleniyor ki, sanki bir insanın değeri, birkaç kusurla ölçülebilirmiş gibi. Forumda da sık sık duyuyorum: “O biraz noksan kalmış.”, “İşinde eksik, ama iyi niyetli.”, “Tam değil işte.” Peki soruyorum: Tam kim? Gerçekten kim “tamamlanmış” biri?
Bu yazıda bu ifadeyi biraz hırpalamak istiyorum. Çünkü “eksiklik noksan” sadece bir tanım değil; aynı zamanda toplumsal bir ölçü birimi. Birinin ne kadar “uyumlu”, “başarılı” ya da “normal” olduğunu belirlemek için kullandığımız sessiz bir yargı aracı.
---
Eksiklik: İnsanın Tanımlayıcı Özelliği mi, Damgası mı?
Birçoğumuz “eksik” olduğumuz yerlerde gelişiriz. Hatalar, öğrenmenin en güçlü motorlarıdır. Ama ne yazık ki toplum, “eksiklik” kavramını bir gelişim fırsatı olarak değil, bir kusur olarak kodlamış durumda.
Bir kadın biraz duygusal davranırsa “noksan”, bir erkek duygularını belli ederse “zayıf” olur. Yani “eksiklik” tanımı bile cinsiyetle renklendirilmiş bir şekilde karşımıza çıkıyor.
Kadınlara “duygusal zekânla öne çık” deniyor ama fazla duygusal olunca “dengesiz” deniliyor. Erkeklere “mantıklı ol” deniyor, ama fazla soğukkanlı olunca “duvar gibi” olmakla suçlanıyor.
Eksiklik burada kişisel bir durum olmaktan çıkıyor, toplumsal bir beklentinin gölgesi haline geliyor.
---
Erkeklerin Stratejik, Kadınların Empatik Eksikliği
Erkekler genellikle stratejik düşünme, çözüm üretme, hedefe odaklanma konusunda toplumsal olarak teşvik ediliyor. Bu bir güç gibi görünse de, aslında bir duygusal eksiklik tuzağı yaratıyor. Çünkü empati eksikliği, ilişki ve iletişim sorunlarını besliyor.
“Ben çözümü söylüyorum, o hâlâ neden üzgün?” diye soran bir erkek, karşısındaki insanın duygusal ihtiyacını değil, sadece problemi görüyor.
Kadınlar ise empatiyle, duyguyla, ilişkisel zekâyla yetişiyor. Bu da bambaşka bir eksiklik doğuruyor: sınır koyma eksikliği. Başkalarının duygularını anlamak, çoğu zaman kendi duygularını bastırmak anlamına geliyor.
“Ben üzülmeyeyim, o mutlu olsun.” diyen bir kadın, bir noktada kendi benliğini silikleştiriyor. İşte bu, duygusal fedakârlığın gölgesinde kalan bir “noksanlık”.
Yani aslında her iki cinsiyet de farklı uçlarda eksik. Erkeklerin “empati eksikliği”, kadınların “öz-koruma eksikliği”.
Ve toplum bunu birbirine karşı değil, birbirini tamamlamak için değil, birbirini yargılamak için kullanıyor.
---
Eksiklik Neden Korkutuyor?
Çünkü eksiklik, kusursuzluk illüzyonunu bozar. Modern çağın insanı “tamamlanmış” görünmeye o kadar takıntılı ki, hata yapmak artık kişisel utanç sayılıyor. CV’mizde bile “zayıf yönler” kısmını doldururken korkuyoruz.
Ama eksikliğini gizleyen insan, gelişme şansını da kaybediyor.
Peki neden “eksiklik” bir hakaret gibi algılanıyor? Çünkü çoğumuzun özsaygısı “yeterlilik” üzerine inşa edilmiş. Eksikliğimizi kabul etmek, yetersiz olduğumuzu kabul etmek gibi geliyor.
Ama asıl ironi burada: “Tam” olduğunu sanan insan, aslında en eksik olanıdır. Çünkü gelişmeyi reddetmiştir.
---
Toplumun İkiyüzlü Standartları
Forumda şöyle tartışmalar dönüyor: “Kadınlar fazla duygusal, erkekler fazla mantıklı.”
Ama aynı toplum, hem “duygusal” kadını hem de “soğuk” erkeği eleştiriyor.
Birine “fazla hassas”, diğerine “fazla sert” diyor.
Yani kimseye yer yok!
Eksikliğimizin yönü ne olursa olsun, hep “yanlış” tarafta kalıyoruz.
Toplumun bizi şekillendirdiği eksiklikler, bireysel tercihlerimizden daha baskın.
Bir kadın “daha mantıklı olayım” dese, “soğuk kadın” deniyor.
Bir erkek “daha duygusal olayım” dese, “erkek gibi değil” deniyor.
Bu durumda “tamlık” aslında sadece bir toplumsal fantezi, bir ulaşılmaz standart.
---
Provokatif Sorular Zamanı
1. Gerçekten “eksiksiz” biriyle tanıştınız mı, yoksa sadece iyi rol yapanlarla mı?
2. Eksikliğini kabul eden mi güçlüdür, yoksa sürekli kusursuz görünmeye çalışan mı?
3. Toplumun bize “tam” görünmek için dayattığı maskeleri çıkarırsak, geriye kim kalır?
4. Erkeklerin stratejik zekâsı mı, kadınların empatik zekâsı mı daha değerli? Yoksa ikisi birden eksik mi?
5. Ve son olarak: “Eksiklik noksan” dediğimiz şey, aslında bizi insan yapan şey olabilir mi?
---
Sonuç: Eksikliğin Gururunu Geri Almak
Eksiklik, bir utanç değil; bir yön, bir potansiyeldir.
“Noksanım” diyebilmek, “öğrenmeye açığım” demektir.
Eksikliğini bilmek, kibirden kurtulmanın en güzel yoludur.
Belki de bu kavramı tersine çevirmeliyiz:
Eksik değiliz, sadece oluş halindeyiz.
Henüz tamamlanmadık, çünkü yaşam dediğimiz şey zaten bir tamamlanma süreci.
“Eksiklik noksan” dediğimiz şey, aslında insan olmanın en doğal hali.
---
Tartışmaya Davet
Sizce eksiklik bir zayıflık mı, yoksa karakterin en insani göstergesi mi?
Birini “noksan” olarak yargılamak, kendi eksikliklerimizi gizlemenin bir yolu olabilir mi?
Ve en önemlisi: Eksikliklerimizle gurur duymayı ne zaman öğreneceğiz?
Buyurun tartışalım.
Çünkü belki de “eksiklik noksan” dediğimiz şey, bizi birbirimize benzetecek kadar insani tek ortak noktamızdır.
Arkadaşlar, bu başlığı açarken içimde biraz öfke, biraz da sorgulama isteği var. Çünkü şu “eksiklik noksan” lafı var ya — o kadar kolay söyleniyor ki, sanki bir insanın değeri, birkaç kusurla ölçülebilirmiş gibi. Forumda da sık sık duyuyorum: “O biraz noksan kalmış.”, “İşinde eksik, ama iyi niyetli.”, “Tam değil işte.” Peki soruyorum: Tam kim? Gerçekten kim “tamamlanmış” biri?
Bu yazıda bu ifadeyi biraz hırpalamak istiyorum. Çünkü “eksiklik noksan” sadece bir tanım değil; aynı zamanda toplumsal bir ölçü birimi. Birinin ne kadar “uyumlu”, “başarılı” ya da “normal” olduğunu belirlemek için kullandığımız sessiz bir yargı aracı.
---
Eksiklik: İnsanın Tanımlayıcı Özelliği mi, Damgası mı?
Birçoğumuz “eksik” olduğumuz yerlerde gelişiriz. Hatalar, öğrenmenin en güçlü motorlarıdır. Ama ne yazık ki toplum, “eksiklik” kavramını bir gelişim fırsatı olarak değil, bir kusur olarak kodlamış durumda.
Bir kadın biraz duygusal davranırsa “noksan”, bir erkek duygularını belli ederse “zayıf” olur. Yani “eksiklik” tanımı bile cinsiyetle renklendirilmiş bir şekilde karşımıza çıkıyor.
Kadınlara “duygusal zekânla öne çık” deniyor ama fazla duygusal olunca “dengesiz” deniliyor. Erkeklere “mantıklı ol” deniyor, ama fazla soğukkanlı olunca “duvar gibi” olmakla suçlanıyor.
Eksiklik burada kişisel bir durum olmaktan çıkıyor, toplumsal bir beklentinin gölgesi haline geliyor.
---
Erkeklerin Stratejik, Kadınların Empatik Eksikliği
Erkekler genellikle stratejik düşünme, çözüm üretme, hedefe odaklanma konusunda toplumsal olarak teşvik ediliyor. Bu bir güç gibi görünse de, aslında bir duygusal eksiklik tuzağı yaratıyor. Çünkü empati eksikliği, ilişki ve iletişim sorunlarını besliyor.
“Ben çözümü söylüyorum, o hâlâ neden üzgün?” diye soran bir erkek, karşısındaki insanın duygusal ihtiyacını değil, sadece problemi görüyor.
Kadınlar ise empatiyle, duyguyla, ilişkisel zekâyla yetişiyor. Bu da bambaşka bir eksiklik doğuruyor: sınır koyma eksikliği. Başkalarının duygularını anlamak, çoğu zaman kendi duygularını bastırmak anlamına geliyor.
“Ben üzülmeyeyim, o mutlu olsun.” diyen bir kadın, bir noktada kendi benliğini silikleştiriyor. İşte bu, duygusal fedakârlığın gölgesinde kalan bir “noksanlık”.
Yani aslında her iki cinsiyet de farklı uçlarda eksik. Erkeklerin “empati eksikliği”, kadınların “öz-koruma eksikliği”.
Ve toplum bunu birbirine karşı değil, birbirini tamamlamak için değil, birbirini yargılamak için kullanıyor.
---
Eksiklik Neden Korkutuyor?
Çünkü eksiklik, kusursuzluk illüzyonunu bozar. Modern çağın insanı “tamamlanmış” görünmeye o kadar takıntılı ki, hata yapmak artık kişisel utanç sayılıyor. CV’mizde bile “zayıf yönler” kısmını doldururken korkuyoruz.
Ama eksikliğini gizleyen insan, gelişme şansını da kaybediyor.
Peki neden “eksiklik” bir hakaret gibi algılanıyor? Çünkü çoğumuzun özsaygısı “yeterlilik” üzerine inşa edilmiş. Eksikliğimizi kabul etmek, yetersiz olduğumuzu kabul etmek gibi geliyor.
Ama asıl ironi burada: “Tam” olduğunu sanan insan, aslında en eksik olanıdır. Çünkü gelişmeyi reddetmiştir.
---
Toplumun İkiyüzlü Standartları
Forumda şöyle tartışmalar dönüyor: “Kadınlar fazla duygusal, erkekler fazla mantıklı.”
Ama aynı toplum, hem “duygusal” kadını hem de “soğuk” erkeği eleştiriyor.
Birine “fazla hassas”, diğerine “fazla sert” diyor.
Yani kimseye yer yok!
Eksikliğimizin yönü ne olursa olsun, hep “yanlış” tarafta kalıyoruz.
Toplumun bizi şekillendirdiği eksiklikler, bireysel tercihlerimizden daha baskın.
Bir kadın “daha mantıklı olayım” dese, “soğuk kadın” deniyor.
Bir erkek “daha duygusal olayım” dese, “erkek gibi değil” deniyor.
Bu durumda “tamlık” aslında sadece bir toplumsal fantezi, bir ulaşılmaz standart.
---
Provokatif Sorular Zamanı
1. Gerçekten “eksiksiz” biriyle tanıştınız mı, yoksa sadece iyi rol yapanlarla mı?
2. Eksikliğini kabul eden mi güçlüdür, yoksa sürekli kusursuz görünmeye çalışan mı?
3. Toplumun bize “tam” görünmek için dayattığı maskeleri çıkarırsak, geriye kim kalır?
4. Erkeklerin stratejik zekâsı mı, kadınların empatik zekâsı mı daha değerli? Yoksa ikisi birden eksik mi?
5. Ve son olarak: “Eksiklik noksan” dediğimiz şey, aslında bizi insan yapan şey olabilir mi?
---
Sonuç: Eksikliğin Gururunu Geri Almak
Eksiklik, bir utanç değil; bir yön, bir potansiyeldir.
“Noksanım” diyebilmek, “öğrenmeye açığım” demektir.
Eksikliğini bilmek, kibirden kurtulmanın en güzel yoludur.
Belki de bu kavramı tersine çevirmeliyiz:
Eksik değiliz, sadece oluş halindeyiz.
Henüz tamamlanmadık, çünkü yaşam dediğimiz şey zaten bir tamamlanma süreci.
“Eksiklik noksan” dediğimiz şey, aslında insan olmanın en doğal hali.
---
Tartışmaya Davet
Sizce eksiklik bir zayıflık mı, yoksa karakterin en insani göstergesi mi?
Birini “noksan” olarak yargılamak, kendi eksikliklerimizi gizlemenin bir yolu olabilir mi?
Ve en önemlisi: Eksikliklerimizle gurur duymayı ne zaman öğreneceğiz?
Buyurun tartışalım.
Çünkü belki de “eksiklik noksan” dediğimiz şey, bizi birbirimize benzetecek kadar insani tek ortak noktamızdır.